Dünya tarihi ne garip, bir yerde bir olay yaşanıyor, mekanla beraber mekanı aşıp hatta zamanı da aşıp başka mekanları ve zamanı etkileyebiliyor; hatta mekanları ortadan kaldırabiliyor, devletler yıkıyor, çağ açıyor çağ kapatıyor. Modernite de bu şekilde ortaya çıkan bir sistem. Avrupa’da başlayan ekonomik ve siyasi değişim, bu kavramın ortaya çıkmasına neden oluyor. 20. yüzyıla geldiğimizde ise modernite ile gelen risk toplumu kavramı üzerine konuşuyor. Bir yerde modernite inşa edilmeye başlıyorsa bu duruma Sosyoloji ne diyor, inşa sürecinde oluşan risk toplumu nasıl oluşuyor, risk toplumu nedir gibi sorulara cevap arayacağız.
Sosyolojinin Tarihsel Süreci
Sosyoloji ilk defa 1838 yılında Auguste Comte tarafından socius ile logos kelimelerinin birleştirilmesiyle ortaya atıldı. Her ne kadar 19. yüzyıla kadar Sosyoloji bilimi literatürde yer almasa bile sosyal bilimlerin içerisinde bilgi ve felsefesiyle bir şekilde yer aldı. 1874’te yazarlığını Herbert Spencer‘in yaptığı The Study of Sociology kitabı ile Sosyoloji terimi ilk defa kullanıldı. Akademide Sosyoloji bölümlerinin açılmasıyla sosyal bilimlerde bir disiplin olarak kabul edildi.
19.yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren toplumu anlamak için kavramlar, semboller kurallar, normlar, değerler gibi sosyolojiye özgü kuramlar ortaya atılmaya başlandı. Bir yandan Avrupa’da yaşanan siyasi değişimler, savaşlar, ekonomik yönelimler sosyolojinin gelişmesini olanak sağladı. 20. yüzyıl sonuna doğru sosyolojinin tarihsellikten kopma yaşaması sonucu sosyolojiye olan ilgi azalmaya başladı. Bu aşamada Sosyoloji çevrelerinde iki kutup oluşmaya başladı. Sosyoloji tarihinden bağımsız sayan, sosyolojinin öneminin kalmadığını savunan Anglo-Sakson ve Amerikan otoritelere karşılık sosyolojiyi tarihten ayırmayan, toplumu neden-sonuç çizgisinde ele alan Kıta Avrupa’sı otoriteleri vardı. Sosyoloji bu iki kutup arasındaki çizgide günümüze kadar geldi diyebiliriz.
Ulrich Beck ve Risk Toplumu
19.yüzyılın sonuna doğru kültür ve sanatta başlayan modernizm akımının etkisi ve endüstri devrimini tamamlamasıyla toplumda modernite kavramı konuşulmaya başladı. Sosyolojinin artık toplum sorunlarına cevap veremediğini konuşan Anglo-Sakson ve Amerika sosyologlarına karşılık Kıta Avrupa’sı sosyologları cevap vermeye çalıştılar. Alman sosyolog Ulrich Beck araştırmaları bu yönde olan sosyologlardan biriydi. Toplumdaki durağanlaşmayı Sosyoloji ile açıklamaya çalıştı. Bunun sebebini de modernleşme ve sanayileşme sonrası toplumun geldiği noktayı araştırmakta gördü. Bu nokta, toplumun geçmişten geldiği yer ile bugün bulunduğu yer arasında bir takım farklar olduğunu, bunu da risk faktörü olarak tanımladı. Geçmişte hiç karşılaşmadığı risklere bugün maruz kaldığını, ancak bu şekilde toplumun anlaşılabileceğini öne sürmüştü. Bunu için risk toplumu kavramını Sosyoloji biliminin yönlendirmesiyle temellendirmeye, kavramsallaştırmaya çalıştı.
Risk Nedir?
Risk, toplumların veya bireylerin karşılaşabilecekleri endişe hissi uyandıracak olaylar karşısındaki tehlike olasılığına verilen addır. Fransızca bir kelime olan risk, ilk olarak denizcilikte kullanıldığı kabul edilmektedir. Bugüne geldiğimizde sağlıktan ekonomiye, trafikten birey yaşamına kadar her yerde karşımıza çıkmaktadır. Sosyolojik anlamda risk kavramını incelersek, modern öncesi zamanda toplumları tehlikeye götüren riskler savaş, afet, salgın gibi toplumsal seviyede iken, modern sonrası zamana geldiğimizde riskler toksik atıklar, kuraklık, radyasyon gibi toplulukları ilgilendirdiği gibi açlık, intihar, yaşlılık, fakirlik gibi durumlarla bireyselleşmiştir.
Ulrich Beck’in Risk Toplumunu Kavramsallaştırması
Ortak kanaate göre 20. yüzyıl Rus Devrimi ile başlayan, toplumdaki sorunları anlayamama ve bir tanım koyamama sorunu, Beck’i bu dönemi ve önceki dönemi bütünsel olarak ele alıp tarihsel olarak kavramaya yöneltmiştir. Beck, bir çerçeve çizerek toplumun modernleşme öncesini ve sonrasını karşılaştırarak modern toplumdaki gelişmelere ve sonuca odaklanmıştır. Bu açıdan kiminin sanayi toplumu, post modern toplum, hizmet toplumu dediği kavrama Ulrich Beck risk toplumu demeyi daha doğru bulmuştur. Bunu söylerken modern öncesi toplumda olmayan risklerin bugün ortaya çıktığını ve toplumları bununla nasıl mücadele edeceğini bilmediğini, sonuç olarak toplumdaki tıkanmanın nedeninin bu olduğunu öne sürmüştür.
Modernleşme ile belirsizliklerin açığa çıktığını buna bağlı olarak öngörülemezlik sorunları ile karşılaşıldığını dile getiren Beck, yapılmaması gerekenleri belirten risklerin yapılması gerekenleri söylememesi toplumları ve bireyleri etkilediğini öne sürmüştür. Beck, risk toplumu ifadesini Risk Toplumu – Başka Bir Modernliğe Doğru (Risk Society: Towards a New Modernity) kitabında kavramsallaştırdı. Riskin artmasıyla sigorta kapsamındaki tıbbi önlemler zorlaşmış, buna bağlı olarak yeni tip hastalıklar meydana gelmiştir. Otoritenin ve denetimin yetersizliğine bağlı olarak riskler tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Bu da otoritenin sağlandığı otoriter toplumların oluşmasına zemin hazırladığı gibi denetlemenin yapılabilmesi için uzman kadrolara ihtiyacı meydana getirdi. Sonuç olarak risk toplumu kavramı ile modernite ile gelen tüm kurumlar sorgulanmaya başlanmış, bilimin belirsizliği gündeme getirilmiş, uzmanlık müessesesinin tekrar oluşturulması gerektiği ortaya çıkmıştır. Hatta buna bağlı olarak Fordizm Üretim Modeli yerine Esnek Üretim Sistemi geçilmiştir diyebiliriz.
Risk Toplumu Sonrası Ne Olacak?
21.yüzyıla geldiğimizde bilginin her yere her şekilde 7’den 70’e filtresiz ulaşabildiğini görüyoruz. Gerek sosyal medya gerekse mobil iletişim cihazları ile her an bilgiye maruz kalıyoruz. Bu maruz kaldığımız bilgilerde yer alan riskler hesaplanabilir olduğu ölçüde kabul edilebilir, hesaplanamaz ölçüde ise toplumu belirsiz beklenti içine sokuyor. Bilgi toplumu denilen 21.yüzyıl toplumu, bu belirsizlik içine girdiğinde tekrar bilgiyi öğrenmek istediğinde aynı sorgulamayı yaşıyor ve bu da onu kısır döngüde yaşamasına sebep oluyor. Bunun sonucunda belirsizliği giderebilmek için bir şeyi kabul etmek zorunda hissediyor: O da inanmak istediği şey ne ise ona inanmak.
Aşı karşıtlığı, düz dünyacılık, virüsü yayan 5G, göçmenlerin yerlileri ülkelerini ellerinden almaları ve benzeri fikirlerin gitgide popülerleşmesi, her geçen gün taraftarının artmasının sebebi de risk toplumundan yorulan toplumların bir şeye inanmak zorunda hissetmeleridir. Endüstri 4.0 ile gelen bir çok yenilik, aslında risk toplumunda yer alan sorunlara çözüm bulmayı hedeflerken, Yunan mitolojisinde anlatılan Herkül’ün savaştığı çok başlı yılan metaforu gibi, bir riski belirlerken hiç farkında olmadan birden fazla riskin ortaya çıkmasına sebep oldu. Trafik kazasında olabilecek tüm riskleri belirleyen trafik sigortası, sürücüsüz bir aracın yaptığı kazada ölümcül bir risk olduğunda bunun maddi sorumluluğun kime ait olacağına karar veremiyor. Bunun gibi savaştan kaçan bir göçmenin yolda ölmesi sonucu cenazesi ülkesine mi gönderilmeli, yoksa öldüğü ülkeye mi gömülmeli, buna hukuk cevap veremiyor.
Risk kabul edilebilir ise tehlikeli değildir, kabul edilemez ve belirsiz ise o kadar tehlikelidir. 21. yüzyılda bu belirsizliği gidermenin yolu bilgi kaynaklarının güvenilir kaynaklarla teyit edilmesinden, devletlerin ve şirketlerin etkin bir şeffaflık politikasını hayata geçirmekten başka bir yol görülmüyor. Sizin ekleyceğinizbir fikir varsa aşağıya yorumlara yazabilirsiniz.
Yaralanılan Kaynaklar
Aysu Çuhacı ULRICH BECK’İN RİSK TOPLUMU KURAMI Sosyoloji Dergisi / 3. Dizi 14. Sayı / 2007