Nekbe, kelime anlamı itibariyle talihsizlik ifade eden bir Arapça kelimedir. Ayrıca 1948 yılında İsrail Devleti Filistin topraklarında bağımsızlık gününü ilan ettiği güne verilen isimdir: Nekbe Günü. Filistin halkı bir asırdır topraklarında özgürce yaşamak istedikçe bombalar hiç eksik olmadı. Çocuklar öldü, babalar toprağa düştü, analar ağladı. Peki insana yapılan bu zulüm nasıl ve ne zaman bitecek?
Filistin Topraklarında Yıllardır Bitmeyen Nekbe
Yahudiler, Hz. Musa’dan günümüze kadar hep sürgün hayatı yaşadılar. Bir dönem Firavun’un zulmünden kaçarken, başka bir dönem Kurtuba’da yurtlarından gitmek zorunda kaldılar. En son da Hitler’in soy kırımından kaçarak dünyanın dört bir yanına dağıldılar.
Yahudilerin arasında her topluluğun, her grubun içinde olduğu gibi radikal ideolojilere sahip bir grup var. Bu ideolojiye göre asırlardır milletlerinin yaşadıkları bu sürgüne ancak “vâdedilen topraklar”a yerleşerek dur diyebilirlerdi. İdeolojinin adı ise siyonizm.
Siyonizm Nedir?
Siyonizm, Kudüs’ün eski adı ola Sion kelimesinden türetilmiş ideolojik bir akımdır. 19. yüzyılın sonlarına doğru tüm Yahudileri bir arada toplamayı amaçlan bir fikir olarak ortaya çıkan siyonizm, kökleri dini kaynaklara dayanır. Bu fikir her Yahudi tarafından kabul edilmese de Yahudi dini bahsedilince İsrail ve siyonizm ilk akla gelen konular arasında yerini alır.
20.yüzyılın başlamasıyla siyonizm fikrinin önde gelenleri Osmanlı İmparatorluğu’na bir takım tekliflerde bulundular. Devrin padişahı 2. Abdulhamid’e önce üniversite açma, daha sonra ücreti karşılığında Filistin toprağını satın alma fikrini sundular. Bu fikirler kabul görmeyince İngiltere’deki siyonist fikir önderleri lobi faaliyeti yürüterek en azından Filistin’in İngiltere mandasına girmesini sağladılar.
Nekbe Günü ve Entelektüel Nekbe
İngiltere’nin girişimleriyle ilk başta manda yönetimi ardından 1948 yılında İsrail Devleti kuruldu. Filistin halkı için nekbe günü ilan edilen İsrail Devleti’nin kurulduğu gün, özellikler müslüman halkın “talihsiz” günlerinin başlangıcı olarak tarihe geçti. Halk planında bu talihsizlik hala devam ediyor.
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdülfettah el-Uveysi, bu talihsizliği “entelektüel nekbe” olarak dile getiriyor. Filistin davasında entelektüel birikimin zayıf olduğu ve batıda yeteri kadar anlatılmadığını ifade ediyor. Ardından şunu ekliyor:
Toprağın işgalinden daha önemli bir şey varsa o da zihinlerin işgalidir. Toprağınız işgal edilmişse ama zihniniz özgürse toprağınızı kurtarabilir, özgürleştirebilirsiniz. Fakat zihninizde işgal edilmişse, çok ümit var olmamak gerekir. Basitçe söylemek gerekirse zihinlerimiz işgal altındadır.
Bugün batıda gerek diplomatik gerekse akademik olarak İsrail devletinin yaptığı müdahalenin “meşru” bir karşılığı olduğu düşünülüyor. Sonuçta ağır basan görüş iç güvenlik meselesi. Her ne kadar tepkiler, sivillerin ölmemesi üzerinden yükselse de ardından ifade edilen “ama”lar sivillerin ölümünü gölgede bırakıyor.
Ötekileştirme ve Korku
Teröre hiçbir devletin müsamaha göstermesi beklenemez. Bununla birlikte Mescid-i Aksa içerisinde bir vatandaşın silah zoruyla kutsal bir mekandan çıkarılması karşısında verilen tepkinin terörle bir ilgisinin olmadığı apaçık bir mesele. Dünya genelinde zulümlerin kaynağına baktığımızda ötekileştirme olduğunu çok rahat bir şekilde görebiliriz.
Tamamen nesnel bir süreç olan ötekileştirmeyi Doğan Cüceloğlu Savaşçı kitabında şu şekilde ifade eder.
Ötekileştirme süreci tamamiyle nesnel bene ait bir süreç. Kişinin ait olmasından, toplumdan, içinde yaşadığı kültürden kaynaklanan bir süreç. Bu nedenle korku üzerine kurulu bir süreçtir, ‘ötekileştirme’.
Doğan Cüceloğlu – Savaşçı
Ötekileştirmenin ardından gelen korku yapılanları meşru kılar. Bu korkuyu ancak entelektüel bilgi ile kırabilirsiniz. Filistin’in kendini batıda anlatabilmesi devletleri kınamaktan öteye taşıyacaktır. Bu açıdan Edward Said‘in hem akademik olarak hem de bireysel gayretleri yadsınamaz. Özellikle batının Filistin’i ve Orta Doğu’yu yanlış anlamasına sebep olan oryantalizme karşı Said’in verdiği mücadele bunun en önemli göstergesidir. Bunun yanında Yaser Arafat’la dostluğu ve Filistin Kurtuluş Örgütü ile olan ilişkisi Filistin davasının batıda karşılık bulmasını sağladı.
Tüm bunlarla birlikte Filistin’in ve Orta Doğu’nun entelektüel kimliklere ve kurumlara ihtiyacı var. Duygusal söylemlerden öteye geçerek salt gerçeği ortaya koyacak batının anladığı diplomasi ve bilimsel dili kullanan kimlikler ve kurumlar. Yazıyı Prof. Dr. Abdülfettah el-Uveysi’nin şu sözleriyle bitiriyorum:
Zihinlerimiz bize bahşedilen en büyük hediye fakat onu kullanmıyoruz ve bu entelektüel bilgi krizinin sebebi de bu. Kudüs’te Filistin’de ya da herhangi bir İslam ülkesinde esas problem zihinlerimizin yüzyıldır işgal altında olmasıdır. Bugün kesinlikle iddia edebilirim ki Müslümanların aklı işgal altında oldukça Kudüs özgür olamaz.