Pazartesi, Aralık 23SOSYOHENDİS | Algılar | Yönelimler | Değişimler

Neden Sosyoloji?

Tamamen anladığımızı düşündüğümüz şey daha önce dikkatimizden kaçan yeni soru işaretleri demektir.

Zygmunt Bauman

Giriş

Sosyoloji, insanlığın toplum olarak var olduğu günden beri konuşulan, tartışılan, belki de uygulanan bir bilim dalı olmasıyla birlikte akademik olarak bir kürsü kurulmasına karar verilmesi 19. yy’ları buluyor. Bundan önce toplumlarda değişimlerin daha da hızlanmasıyla bir zorunluluk haline gelen Sosyoloji, gündelik hayat içerisinde toplumsal anlamda karşılaşılan sorunlara çözüm sunabilen, yönlendirebilen bir alan haline geldiği görülüyor. Teknolojiden sağlığa, devletler arası ticaretten pazardaki alışverişe kadar kadar hayatın her ünitesinde başvurulması gereken bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Bu açıdan “sosyolojik düşünmek” gerek bireysel hayatın topluma bakan yönüyle, gerekse toplumsal hayatın bireye bakan yönüyle çözümler sunan bir felsefi düşünce sistemi olarak da düşünebiliriz ve bir bireyin ya da tüzel kişinin sosyolojik biligiye sahip olması ve yöntemleri uygulayabilir olması değişimler karşısında bir adım önde olmasını sağlayacaktır. Onun için “modern çağın müphemi” olan Zygmunt Bauman sosyolojiyi “sabitlenmeye karşı bir güç” olarak tanımlar ve kendi dışımızda gelişen değişimi ancak bu şekilde anlayabileceğimizi anlatır.

Sosyolojik Düşünmek

Sosyolojiyi düşünmenin farklı yollarından biri kütüphane metaforudur. Kütüphaneye girdiğinizde sosyal bilimler kısmındaki kitapları incelediğimizde, indeksini göz gezdirdiğimizde illa ki Sosyoloji terimi ile karşılarşırız. Bunun temel sebebi ise sosyolojinin canlı bir yapı gibi olmasıdır. Devamlı eklenen ve gelişen yapısının yanında bir önceki bilgiyi, olguyu değiştiren bir sürece sahip olması, ilişki içerisine girdiği yapıyla uyum kurması, sosyolojinin her yerde karşımıza çıkmasına olanak sağlıyor. Kısacası, sosyolojiyi bitmek bilmez bir faaliyet olarak düşünebiliriz.1

Sosyoloji, “X nedir?” sorusunu sorarken sözcükleri nesnelere gönderme yapar, temsil eden şeyleri inceler ve X’in farklılığını ortaya koymaya çalışır. Bu farklılığı ortaya koyarken neden bu farklılığa sahip olduğunu açıklar. Diğer bir deyişle farklılık diye ortaya konan açıklama X’in sosyolojik yönünü gösterir. Bu şekilde “Sosyoloji” ve “soyolojik” kavramları gün yüzüne çıkar.

Tekrardan kütüphane metaforuna dönecek olursak, kütüphanede kitaplar ekonomi, hukuk, iktisat, siyasal bilimler gibi disiplinlere göre dizilirler. Her bir disiplinde yer alan kitaplar kendi içinde farklı branşlara göre ayrıldığı görülür. Branşlaşmayı sağlayan temel faktörün ne olduğu incelendiğinde, ayrımı ortaya koyan temel famtörün insan eylemlerin olduğu görülür. Diğer bir ifadeyle Sosyoloji dikkatini bir toplumda gerçekleşen eylemlere veya diğer bir toplumdan ötekine değişmeyen eylem türlerine verir.2 Bu sayede, Sosyoloji öteki disiplinlerin dikkatinden kaçmış şeylerden beslenerek yeni olguların ortaya çıkmasını sağlar. Öteki disiplinler kendi mikroskopları altına ne kadar çok şey alırsa sosyolojiye o kadar az şey kalır.

Sosyolojiyi Diğer Disiplinlerden Ayıran En Önemli Özellik

Sosyolojiyi diğer disiplinlerden ayıran en önemli özellik; insan eylemlerin geniş çaplı oluşumların ögeleri olarak görme alışkanlığıdır. Buradaki oluşumlar ögelerin karşılıklı bağımlılıklarıdır. Sosyologlar, bağımlılıkların insan davranışları sonuçlarının neler olduğunu sorar. Buradaki merkezi soru şudur: İnsanların başka insanşara bağımlı olmaları ne anlamda önemlidir? Sonuç olarak, Sosyoloji insan dünyası hakkında düşünme biçimidir.

Sağduyu Kavramı

Burada sağduyu kavramına değinmemizde fayda var. Sağduyu, hayatımızda gündelik işleri yaparken kullandığımız sistematik olmayan bilgidir. İşte sağduyu ile Sosyoloji arasında bir ilişki vardır. Sağduyu diye tanımladığımız bilgi, sosyolojik bilginin hammadesidir. Sosyoloji, sitematik olmayan, bağlantıları belirsiz bilgiyi işler ve bireysel olan olguyu toplumsal seviyeye taşır. Bu sayede bir tane üyesi olan bir kavramın aslında var olan diğer üyeleri belirlenir ve üyelerin buluşması sağlanır. Sorunlarla dolu görünen sağduyu, kavramsal olarak bir karşılık bulur ve bu da sorunun çözümü adına yol gösterir.

Sosyolojinin ve sağduyunun paylaştıkları konuyu, yani insan deneyimini ele alış biçimleri arasında en azından dört temel farklılık sayabiliriz:

  1. Sosyoloji, bilimsel yöntemi kullanır. Kanıtlanmış bilgi ile sınanmamış önermeler arasındaki ayrımı kesin çizgilerle yapar.
  2. Yargının oluşturulabilmesi için alanın büyüklüğü önemlidir. Sosyoloji, bireysel bilginin toplumsal boyuttaki bağlantısını tespit eder.
  3. Sosyoloji bir eylemin nedenini araştırırken bireyin kendisinden dışlayarak bağımlılık ağlarını ortaya koyar.
  4. Sosyoloji rutini sorgular, değişimin mümkün olup olmadığını araştırır. Bildik olanı bilmedikleştirir.

Buradan hareketle Sosyoloji, sıradanlaşan bireysel ve toplumsal hayatın önünü açar. Bunu bir sanata dönüştürerek bir haytat felsefesi hale getirir. Sosyolojik düşünme sanatı adı verebileceğimiz bu düşünme biçimi, kanıtlanmış bilgiyi akademik kullanımdan çıkararak gündelik hayat mantığına göre uygulanabilen bir kavram olarak önümüze koyar. Sosyolojik düşünme sanatına göre;

  1. Sabit hale gelen sıradan hayata karşı değişim için güç sağlar.
  2. Bireyler arası özgürlüğün alanını, cüretini belirlemeye yardımcı olur.
  3. Çevremizdeki “öteki”lerin hasletlerini, acılarını daha iyi anlamamızı sağlar.
  4. Aramızdaki dayanışmayı, karşılıklı anlayışı, ortak duyguları birlikte yaşamayı güçlendirir.
  5. Başka hayat tarzlarını anlamamıza yardımcı olur.
  6. “Öteki” ile ilişkimizdeki korkuyu, zıtlaşmaları ortadan kaldırır.
Beğendin mi? Buna benzer içerikler üretebilmem için beni Patreon üzerinden destekleyebilirsin.

Bir Cevap YazınCevabı iptal et

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Sosyohendis sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin

Exit mobile version