COVID-19’un Ekonomik Açıdan Etkisi
Esasında sağlık sorunu gibi gözükse de sonuçları itibariyle insanları etkileyen bir olgu ile karşı karşıya olduğumuz muhakkak. Zira, tüm dünyayı etkisi altına almasıyla birlikte oluşan korku iklimi, ilk başta ekonominin çarklarını durdurdu. İlk defa Amerikan borsası hisse senedi alımları 15 dakika durdu, tahvillerin getirisi yüzde 1’in altına düştü.
Elbette bu çark makro ekonomik anlamda küresel sermayenin çarklarını da etkilediği gibi mikro ekonomik ev ekonomisi dediğimiz küçük çarkları da etkiledi. Bir açıdan bakıldığında da ekonomistlerin mikro ekonominin makro ekonomiye nasıl etki ettiğini gözlemleme şansı buldu.
Bunun yanında, teknolojiye yatırım yapan ve koronovirüs salgın önleme çalışmalarına katkı sunun firmalar değerlerini yükselttiler. Dünya geneline bakıldığında, küresel teknoloji şirketlerinin en çok kazananlar arasında görmek mümkün. Türkiye piyasalarına bakıldığında üretimin durmadığı, sanayi ve teknoloji firmaların borsayı sırtladığı görüldü. Bunun yanında online hizmet veren firmaların değerlerinin katlandığı görüldü.
Ekonomide durum böyleyken 2020 yılında COVID-19, topluma nasıl bir etki sundu? 2020’yi hatırladığınızda koronovirüs salgını, sizde bireysel olarak nasıl bir etki bıraktı?
Türkiye’de Koronavirüsün Sosyo-ekonomik Etkileri
Türkiye geneline bakıldığında herkesin etkilendiği olaylar şunlardır diyebiliriz:
- Okullar kapatıldı, uzaktan eğitime geçildi.
- Firmalar uzaktan çalışma modeline geçti ya da işçilere ücretsiz izin verdi.
- Meydanlar, AVM’ler gibi toplu alanlara kısıtlamalar geldi.
- Düğünler, cenazeler gibi toplumu buluşturan birliktelikler kısıtlandı.
- Şehirler arası ve şehir içi ulaşımlarda belirli kısıtlamalar getirildi.
Bu maddeleri daha da çoğaltabiliriz. Bu maddelerden bir şekilde herkes etkilendi ve sonuçlarına katlanmak zorunda kaldı. Sonuçları itibariyle bu süreçte kimisi işini kaybetti, kimisi yakınını kaybetti, ya da bir şeylerden yoksun kaldı. Bununla birlikte rakamlar, koronovirüs salgını ile mücadelede atılan bilimsel adımların, daha önceki salgınlarda yaşanan tecrübelere göre doğru atıldığını gösteriyor. Bu da önceki dönemlerde yaşanan bölgesel kayıplara göre küresel salgının kayıplarının düşük olduğunu anlatıyor.
Salgından Önceki Normal Yerine Yeni Normal
Her ne kadar kayıpların düşük olması önemli bir gösterge olsa da, bir kaybın olması toplum olarak herkesi etkiledi. İspanyol gribi gibi salgınlarla karşılaştırıldığında eşi benzeri görülmemiş uygulamalar uygulandı. Salgın tedbirleri kapsamında bir takım olağanüstü hal uygulamalarına başvuruldu. Bir yanda paniğe gerek yok bilgilendirmeleri yapılırken diğer yanda hane içindeki panik etkisi ortaya çıktı. Tüm bunlarla birlikte salgından önceki normal, yerini yeni-normale bıraktı.
Elisabeth Kübler-Ross’un Keder Teorisi İle 2020 Yılına Bakış
2020 yılında yaşanılan süreci özetle, Elisabeth Kübler-Ross tarafından ortaya atılan keder teorisi ile açıklayabiliriz. Ölümü ve acıyı anlamak üzerine araştırmalar yapan İsviçreli psikiyatrist olan Kübler-Ross, bir acı ile karşılaştığında insanın beş tane sıralı tepki verdiğini savunur:
1. İnkar
Durumu kabullenmez. Böyle bir durum onun başına gelmiş olamaz. Tekrar tekrar bakar, alternatif kaynaklardan bilgi alır ama sonuç olumsuzdur. Örneğin, işini kaybetmiştir ve yarın her gün gittiği işine gidemeyecektir. Bu durumu kabul edemez ve reddeder. Ne kadar inkar ederse durumu kabullenmeye mecbur kalacaktır.
Bu açıdan Kübler-Ross, inkar adımının doğal bir adım olduğunu, karşılaşılan sorunla baş etmek için zaman kazanmaya yaradığını dile getiriyor.
2. Öfke
Durumu kabullenmeye başladığı gibi “neden ben” sorusunu sormaya başlar. “Niye o değil de ben?” Bu sorular öfke oluşumuna neden olur. Çevresine tepkiler verir. Öfkenin sınırı yoktur. En yakın çevresinden inandığı değerlere kadar öfkesini yansıtır. Yaşanan olumsuz durum onu yanlızlaştırdığını, azınlık bir gruba ait olduğu hissi uyandırır. Tam burada öfke ile o yalnızlık içinde çevresiyle köprü kurmaya çalışır. Öfkesini kontrol altına aldığı anda çevresiyle bütünleşmeye başlar.
Bu durumda, İsviçreli psikiyatrist belli seviyeye kadar öfkeli halin iyi olduğunu savunuyor. İyileşme sürecinin ilerlemesi için de öfkenin kişinin kendisi tarafından kontrol altına alınması gerektiği belirtiyor.
3. Pazarlık
Artık yapacak bir şeyin olmadığı görülmüştür. Durum kabullenilmiştir. Bu durumda süreci yönettiğini düşündüğü otorite ile pazarlığa girmek ister. Örneğin, işini kaybeden işçinin arabulucuya başvurması gibi. Bunun benzerini dua ile yapar. İnanıyorsa Allah’a yalvarmakla bir çözüm bulmaya çalışır. Adaklar adar, sözler verir. Bazen de geçmişle pazarlığa girer ve keşkeler devreye girer, kendini suçlar. İyi-kötü olma hali arasında gidip gelir.
Elisabeth Kübler-Ross, üçüncü adımda suçluluk hissinin büyük payı olduğunu söyler, bu yüzden pazarlık için bir takım yollar denediğini belirtir.
4. Depresyon
Elinden gelen her şeyi yapmıştır ve durum değişmemiştir. Yorulmuştur. Hayat anlamsız hale gelmiştir. Eskiye ait varlıklar yavaş yavaş hayattan çekilmeye başlamıştır. Ömür boyu böyle sürecekmiş hissi belirir. Yapılan uğraşları boş olarak görür. Örneğin, salgında dükkanı kapanmış esnaf, salgın için yapılan tüm yöntemlerin boşuna olduğunu düşünür. Çünkü bir ilerleme kat edilseydi dükkanı açılırdı ama belirsizlik esnafı yormuştur. Bunun için esnaf odasına gidip gelirken günlerin geçtiğini görür ve şimdiki zamana odaklanır. Bu da depresif bir noktaya götürebilir.
Bu durumun normal bir akıl hastalığı olan depresyondan farklı olduğunu belirten Elisabeth Kübler-Ross, bu tepkinin normal ve doğal olduğunu söyler. Bu aşamanın bir süre sonra geçeceği, fakat sürecin geçmesi için kendinize sormanız gereken sorunun içinde bulunulan durumun gerçekten iç karartıcı olup olmadığıdır. Yaşanılanları normalleştirip sürecin en kısa sürede geçmesini beklemenin doğru olacağı belirtilmiştir.
5. Kabul
Nihayetinde geriye dönüş yoktur. Giden gitmiştir. Kayıplarla birlikte bugüne kadar gelinmiştir. Hayat devam ediyordur. Devam eden hayat içerisinde yaşamayı nasıl başarabilirim, sorusuna cevap arar. Geçmişin izlerini kabul eder, diğer taraftan geleceği bu kabulle inşa etmeye çalışır. Belki de kötünün iyisi buymuş şeklinde kendini teselli eder.
Psikiyatrist Kübler-Ross, dört aşamayı sağlıklı bir şekilde tamamlayan bir kişinin sonunda içinde bulunduğu durumu kabulleneceğini, sonunda ölüm de olsa kötü günlerden daha iyi günlere geçileceği inancının artacağını belirtmiştir. Yeniden yaşamanın tadına vardığını, böylece daha mutlu olacağını dile getirmiştir.
Koronavirüs Salgınına Karşı Toplum Nasıl Karşılık Verdi?
2020 yılında yaşanan COVID-19 salgını sürecinde de toplumun bu adımlardan geçtiğini söyleyebiliriz.
- İlk önce inkar ettik. Bu salgın bizi etkilemez, birkaç kişi hasta olur, geçer diye düşündük.
- Ardından sayılar yükselmeye başlayınca, öfke hali ortaya çıktı. Salgınla mcüadele ekipleri esrt tedbirler aldı. Daha önce niye tedbir alınmadığına dair eleştiriler yükseldi. Bunun yanında salgının başlangıç ülkesi Çin’e karşı ağır söylemler başladı.
- Akabinde salgının kontrol altına alındığı düşüncesiyle pazarlıklar başladı. Şu kadar saat dükkanlar açık olsun, 65 yaş üstü şu saatte çıksın, hafta sonu yasak olsun gibi.
- Kontrollerin sıkılaşmasıyla depresyon hali ortaya çıktı. Dükkan açamayan esnafın hali, çocuğu evde olan anne-babanın durumu, işsizlik gibi.
- Sonunda kabul ettik, evet ortada bir salgın var, bu sebeple bir takım kısıtlamalar var ve bu durumda ne yapmalıyım sorusunu sormaya başladık.
2020 yılı böyle geçti. Oxford Sözlük, 2020 yılın kelimesini belirlerken “eşi benzeri görülmemiş yıl” ifadesini kullandı. Her sene bir kelime seçerken 2020 yılında 16 kelime seçti. Kayıplarla kazançlarla bir yıl geçti. Görülmemiş uygulamalar, yaşanmamış vakalar ile tarihe geçen bir yıl oldu. Umarım, otoriteler tarafından doğru dersler çıkarılmış olsun ki, yapılan hatalar bir daha yapılmasın, elde edilen kazanımlar kurumsal hafızaya kaydedilsin.