Geçtiğimiz günlerde kaybettik Ara Güler’i. Kendisi Ermeni asıllı bir foto muhabiri. Kendisinin sanatçı olmadığını sadece bir foto muhabiri olduğunu Posta Gazetesi’ne verdiği mülakatta belirtmesine rağmen, bugün bıraktığı o meşhur fotoğrafların sanatsal değeri konuşulmakta. Ben de buradan yola çıkarak Ara Güler’in fotoğrafçılığını incelemek istiyorum.
İki adam aralarında konuşuyorlar, arkada vapur dumanları arasında Yeni Cami görülüyor. Fotoğraf karesine Haliç üzerinde uçan bir tane martı da girmiş. Ara Güler bu fotoğrafı anlatırken, fotoğrafta olmayan fakat fotoğrafı çekerken arka planda olan taksi korma seslerinden ve şehrin uğultusundan bahsediyor. İstanbul’un bu olduğundan bahsediyor.
Bir başka fotoğrafta oturan bir çöpçüyü kadraja almış. Diğer bir fotoğrafta, boğazda kilosunu 25 kuruşa veya liraya satan bir karpuzcuyu arka planda vapur olacak şekilde fotoğraflamış. Eminönü’nde balıkçıların olduğu sokak, Galata köprüsü akşam vakti yolcuları evine götüren bir dolmuş, İstanbul hamalları, sokakları ve benzeri fotoğraflar. Hepsinin hikayesi var, bize bıraktığı bir takım ifadeler var. En azında “vay anasına İstanbul’a bak, ne kadar değişmiş” dediğimiz olduğu fotoğraflar.
Tabi ki bunun yanında Ara Güler kimlerin fotoğrafını çekti diye sorduğunuzda; Picasso, Salvador Dali, Alfred Hitchcock, Federico Fellini, Bertrand Russel, Winston Churchill gibi ünlü isimlerin karşısında bastığı deklanşörü ve hazırladığı foto-röportajları da unutmamak lazım. Ama ben burada daha çok, ilk başta bahsettiğim sıradan hayat içerisinde çekilmiş insan manzaralarını içeren fotoğraflarından bahsetmek istiyorum. Yani, aslında hayatın devir daiminde hergün rastladığımız, sıradanlaşan, artık gözümüze gelmeyen anların, bir kişi tarafından dikkate alınıp yıllar sonra insanlara “bir devir böyle geçti” dedirten fotoğraflar. Ve ben buna “rastlantısal gerçeklik” ismi veriyorum.
Rastlantısal Gerçeklik
Genellikle 3 yaş dönemi çocuklarda çizdikleri şekillerle rastlantı sonucu ortaya çıkan resimler, çocuklar için bir gerçeklik ifade eder. Rastgele çizdiği şekillerin birine ağaç diyebildiği gibi diğerine kuş, diğerine anne, baba diyebilir. Sonuç itibariyle rastlantıyla çizdiği şekiller, çocuk açısından çizdikten sonra gerçeklik kazanır. Ara Güler’in durum fotoğraflarının da bu yönü olduğunu düşünüyorum.
Ara Güler, tabi ki bu fotoğrafları rastlantı sonucu kareye almadı. Elbette, hepsinin hikayesi var. Bununla birlikte fotoğrafa bakan açısından bir rastlantısal gerçekliği ortaya koymakta. 1958 yılında her gün onlarca kişi Galata Köprüsü’nden dolmuşla evine gidiyordu, trafik akşam saatlerinde sıkışık oluyordu ve Yeni Cami’nin ışıkları yanıyordu. Kareye giren bu durum, hem çeken için hem de kareye giren insanlar için, 1958’in İstanbul’unda rastlantıdan başka birşey değildi. Ve bugün o fotoğrafa baktığımızda, cisimlerin ve insanların dış görünümündeki değişmeden başka durumun değişmediğini, aynı kareye her gün rastladığınızı fark edeceksiniz. Aynen, 3 yaşındaki çocuğun büyüdükçe ağaç ve kuş gerçekliğini resmederken kullandığı rastlantısal şekillerin değişmesi gibi.
Rastlantısal gerçeklik, bir açıdan Ara Güler’in hayatına yansımış durumda olduğu görülmekte. Picasso’nun fotoğrafını çekmek için meyhane arkadaşı patronuna rica etmesi, dakikası 25 bin dolar olan Salvador Dali’nin fotoğrafını bedavaya çekmesi, Winston Churchill’den Federico Fellini’ye bir çok ünlü ismi fotoğraflayabilmesi hayatındaki rastlantısal gerçeklerle ilgili olduğunu düşünüyorum.
Burada Olasılıksız kitabının yazarı Adam Fawer’ın İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali’ne gelmesi üzerine Hürriyet Gazetesi’ne 04 Kasım 2009 tarihinde verdiği röportajdan şunu alıntılamak istiyorum: “Yaşadığımız hayat en büyük rastlantısal gerçeklik.” Yani hayatta rastlantı sonucu verdiğimiz kararların, gün sonunda hayatın gerçeğine dönüştüğünü vurguluyor. Bu açıdan Ara Güler’in kadraja aldığı ünlü isimlerin portreleri ile tanınmayan insanların durum fotoğrafları, bir rastlantı sonucu da olsa hayatın gerçeklerini resmettiği aşikar.
Ara Güler, Türkiye’nin hafızasına kayıtlar düşen, İstanbul özelinde Türkiye’yi resmeden bir foto-muhabir. İlber Ortaylı’nın dediği gibi “Ara Güler olmasa yakın Türkiye’nin tabiatını, tarihini, insan manzaralarını bilemezdik.” Bugün Ara Güler, aramızdan ayrıldı ama bize bir fotoğrafçılık anlayışı bıraktı. Ve bunu İstanbul’un Şişli ilçesinde Tarihi Bomonti Bira Fabrikası’nıda Bomontiada Ara Güler Müzesi adı altında ulaşmak mümkün. Bununla birlikte cep telefonlarımız ile her gün onlarca fotoğraf hafızaya alıyoruz ama bunların ne kadarı ülkenin ya da insanın hafızasında yer edecek değere sahip bilmiyoruz. Ara Güler’in dediği gibi ” fotoğraf hakikaten sanat olsaydı bir dijital çıktı diye, bu iş bu kadar ayağa düşer miydi?”
Yararlanılan Kaynaklar
- http://www.araguler.com.tr
- https://tr.wikiquote.org/wiki/Ara_G%C3%BCler
- http://www.leblebitozu.com/ara-gulerin-fotograflari-ve-hikayeleri/
- http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/istanbul-cok-farkli-bir-sehir-12846996